Cumhuriyet’in kuvvet üssü: Eskişehir Cer Atölyesi
Alman şirketinin 1894 yılında Anadolu’ya döşenen demiryolu hattında, işleri kolaylaştırmak için açtığı Anadolu-Osmanlı Kumpanyası bir süre sonra genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapı taşı olur. 1922 tarihinde Eskişehir Cer Atölyesi adını alan ve yurdun dört bir yanının demir ağlarla örülmesine öncülük eden kurum, 1950’li yıllara gelindiğinde kendi imalatı ürünler ile Türk sanayinin nabzını tutar. 1961 yılında üretilen Devrim Arabaları ile doruk noktasına ulaşan fabrika, 1984 yılından itibaren Tülomsaş adıyla hizmet vermeye başlar. Osmanlı’dan günümüze kalan 118 yıllık bu tarihi kurumun hikâyesini Eskişehirli araştırmacı gazeteci Bülent Özyağcı, Cer’in Cer olduğu günleri ise Devrim Arabaları’nın yaşayan tek mühendisi Kemalettin Vardar anlattı.
Dünya’da ilk kez demiryolu ulaşımı 1925 yılında
İngiltere’de ortaya çıkar. 25 yıl içinde tüm Avrupa topraklarını saran demir
halatların beş kıtaya yayılmış Osmanlı İmparatorluğu’na girişi ise diğer
yeniliklere göre daha çabuk olur.1866 yılına gelindiğinde Osmanlı topraklarında
bulunan demiryolu uzunluğu 519 kilometreye ulaşır. Fakat bu hattın sadece üçte
biri Anadolu topraklarındadır. Bir süre sonra Osmanlı yöneticilerinin kafasında
beliren fikir Anadolu’nun tarihi gelişimi ve değişimi açısından büyük önem taşımaktadır.
İstanbul ile Bağdat’ı birbirine bağlamak isteyen Osmanlı hükümeti, böylelikle
Avrupalı devletlerin de bu yolu kullanmasını sağlayacak, ekonomiyi
canlandıracaktır.
Çalışmalar hemen başlar. 1886 yılında İstanbul-İzmit
ve hemen ardından 1888’de İzmit- Ankara hatları hizmete açılır. İstanbul’dan
Ankara’ya kadar olan demiryolu hattını döşeyen Alman şirketi 15 Şubat 1893
tarihinde aldığı bir başka imtiyaz ile Eskişehir, Konya, Alanyurt ve Kütahya
hatlarını döşemeye de hak kazanır.
Büyük ve bereketli Anadolu toprakları yavaş yavaş demir
ağlarla kuşatılıyordur artık. Hem ihtiyaçları giderecek hem de Anadolu’ya göz
kulak olacak, tabiri caizse buraya ağabeylik yapacak birine ihtiyaç vardır. İşte
bu noktada başlar Cer Atölyesi’nin hikâyesi…
Anadolu-Osmanlı Kumpanyası
İstanbul’da başlayan ve Bağdat’a doğru uzanan
demiryolu çalışmaları sırasında Alman şirketi buharlı lokomotif ve vagon
ihtiyaçlarını karşılamak için bir atölye kurmaya karar verir. Yer olarak ise
Eskişehir belirlenir. Dönemin Osmanlı padişahı 2. Abdülhamit’in de izni ile
Anadolu-Osmanlı Kumpanyası adı verilen bu küçük tamirhane 1894 yılında hizmet
vermeye başlar. Kumpanya ’da ilk yıllarda küçük çaplı lokomotifler, yolcu ve
yük vagonu tamiratı yapıldığını söyleyen Eskişehir Son Haber Gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni Bülent Özyağcı; “Demiryolu hattının yapımından sorumlu olan Alman
şirketi hem zamandan kazanmak, hem de maliyeti azaltmak adına Eskişehir’de bir
atölye açmaya karar veriyor. Eskişehir’in seçilme nedeni ise her yere yakın
olması” diyor. Zamanla demiryolu ile ilgili işlerin tamamına yakınının Anadolu-Osmanlı
Kumpanyası’nda yapılmaya başlandığını belirten Özyağcı sözlerine şöyle devam
ediyor: “Anadolu’dan sadece hasarlı olan lokomotiflerin kazanları onarılmak
için Almanya’ya gönderiliyordu. Diğer tüm işler burada hallediliyordu. Kumpanya
o dönemde sadece yedek parça ithal ediliyordu.”
Kumpanya milli mücadele yıllarında kısa bir
süreliğine el değiştirir. 1919 yılında Eskişehir topraklarına kadar ulaşan
İngilizler fabrikayı ele geçirir. Savaş döneminde önemli bir koz durumunda olan
fabrika İngilizler için bulunmaz bir nimettir. O dönemde Anadolu-Osmanlı
Kumpanyası’nın demiryolları için önemli bir üs olduğunu belirten Bülent Özyağcı
konuyla ilgili olarak; “Bilindiği gibi savaş dönemlerinde düşmanın ulaşım
hatlarını ele geçirmesi oldukça önemlidir. İngilizler de bu dönemde bunu
gerçekleştirdiler. Aynı zamanda burada savaş malzemeleri de ürettiler ve
bunları kullandılar. Türk milleti için atölyenin kaybedildiği, kara bir
dönemdir” diyor.
Cer Atölyesi’nin ortaya çıkışı
1919 yılında
İngilizlerin işgaline uğrayan Anadolu-Osmanlı Kumpanyası 20 Mart 1920 tarihinde
Kuvayi Milliye birliklerince tekrar geri alınır. İsmi ise Eskişehir Cer
Atölyesi olarak değiştirilir. Bu küçük fabrika ulusal güçlerin elinde büyük bir
koz olur. Çünkü Cer Atölyesi artık sadece demiryolu işleri için kullanılmaz, kuruluş
amacının dışına çıkarak farklı işler de yapar. Bu konuyla ilgili İsmet İnönü
anılarında şu ifadeleri kullanır: “İlk esaslı vazifem
orduyu hazırlamaktı. Cer Atölyesi’ni tekrar geri aldıktan sonra depolarda yedi
adet on beşlik top bulduk. Kamaları
alınmıştı. Boru halinde bulduğum topların kamalarını Demiryolu Atölyesi’nde
yaptırdım ve bunları Sakarya’da, Büyük Taarruz ’da kullandım.”
20 Temmuz 1920
tarihinde bu kez Yunanlıların eline geçen atölye 2 Eylül 1922 günü bir daha el
değiştirmemek üzere geri alınır. Bu günden itibaren Eskişehir Cer Atölyesi genç
Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine ışık tutar ve demiryollarının ülkede
gelişmesi aşamasında büyük rol oynar.
Anadolu demir ağlarla örülüyor
İstiklal
Savaşı’ndan başarıyla çıkan Türk milletinin önünde şimdi daha zorlu bir yol
vardır. Ne var ki dün denize döktüğü düşmana bağımlılığı devam etmektedir.
Tarlalardan madenlere, fabrikalardan limanlara ekonominin atardamarları olan
sektörlerin ihtiyaçları Avrupa ülkelerinden karşılanmaktadır. Tüm bunlar
doğrultusunda genç Türkiye Cumhuriyeti’nde vagon üretmek ya da demiryolu döşemek
ilk yıllarda hayalden öteye gitmez.
Ancak Eskişehir Cer
Atölyesi büyük bir kalkınma dönemi yaşar. 1925 yılında 500 dönüme ulaşan geniş
bir alanda art arda fabrikalar kurulmaya başlanır. Dışa bağımlılığın kırılması
adına bu dönemde büyük adımların atıldığını söyleyen Bülent Özyağcı; “Vagon ve
özellikle lokomotif montajı yapacak bir montajhane, buharlı lokomotifler için
kazan üretecek kazanhane, dişli ve tekerlek üretmek için çarkhane, köprü,
makas, kantar, yol güvenliği için araç üretecek atölyeler açıldı” diyor.
Özyağcı atölyeyi
önemli kılan bir başka özelliği ise şöyle açıklıyor: “Cer Cumhuriyet’in ilk
ağır sanayi kuruluşudur. Uzun süre tek başına Türkiye’nin sanayi ihtiyaçlarını
karşılamaya çalıştı. 1928 yılının sonuna kadar fabrikalarda 20 kişilik mühendis
ve 300 kişilik işçi kadrosuyla dört lokomotif ve 30 adet yolcu ve yük vagonu
tamiri gerçekleştirildi. Yeni kurulan bir ülkede işten anlayan sayısı bu kadar
azken büyük bir başarı yakalanmıştır.” 1930’lu yıllara gelindiğinde ise atölyenin
işçileri ve mühendisleri yurdun dört bir yanına dağıtılıyor. Anadolu’nun
kuzeyi, güneyi, doğusu ve batısı demir ağlarla döşeniyor.
Cer Atölyesi’nde karanlık dönem
Cumhuriyet tarihine
pek çok ilk kazandıran Eskişehir Cer Atölyesi’nin en önemli uygulamalarından
birisi de 1 Mart 1932 yılında açılan Çıraklık Okulu’dur. Okul, fabrika
çalışanlarının çocuklarına ve özellikle ara istasyonlarda çalışan ve okula
gidemeyen demiryolu işçilerinin çocuklarına eğitim vermek amacıyla açılır. O
dönemde okula gelen çocukların yatılı talebe pansiyonlarında kaldığını söyleyen
gazeteci Bülent Özyağcı; “Okula kayıt yaptıran çocuklar ilkokul eğitiminin
ardından çıraklık okuluna devam ediyordu. Böylece hem eğitim seviyesi
arttırılıyor, hem de demiryollarına kalifiyeli eleman yetiştiriliyordu. Her yıl
okula alınan öğrenci sayısı ise ihtiyaca göre değişiyordu” diyor.
İkinci Dünya
Savaşı’nın karanlık yüzü Eskişehir Cer Atölyesi’ni koca bir boşluğa iter.
Cehennemden uzak kalmayı başarabilen ülkemizde, fabrika savaş yıllarında alışılmadık
bir suskunluk yaşar. Her ne kadar savaşa girmese de dört bir yanı çepeçevre
alevlerle yanan Türkiye’de dönemin hükümeti savaşın soğuk yüzünden uzak
durabilmek adına atölyenin tüm nitelikli personelini askere çağırır.
Seferberlik yıllarının atölye için karanlık bir dönemi ifade ettiğini belirten
Özyağcı sözlerini şu şekilde sürdürüyor; “Nitelikli elemanların tamamına yakını
askere çağırılınca bu zor günleri kendi misyonuna yakışan bir biçimde
atlatabilmek için Cer Atölyesi’nde bir seferberlik başlatıldı. Bu dönemde ‘Çırak
Sanat Okulları’ açıldı ve az sayıda işçi bir yandan demiryollarına malzeme
yetiştirmeye devam ederken diğer yandan çıraklara işi öğretmeye çalışıyordu. En
az hasarla atlatılmaya çalışılsa da, bu dönem Türkiye’yi oldukça geri götürmüştür.”
“Müessese mensuplarına teşekkür ve sevgiler”
İkinci Dünya Savaşı
bitip, seferberlik kaldırılınca 1946 yılında geri dönen cer işçileriyle
birlikte atölye parlayan bir yıldız haline gelir. Bu dönemde artan enerji
ihtiyacını karşılamak için kurulan kuvvet santrali Eskişehir’in önemli bir
bölümünü aydınlatır.
Cer Atölyesi’nde 1957
yılına gelindiğinde imalat dönemi başlar. Mehmetçik ve Efe ismi verilen iki
küçük buharlı lokomotif her şeyiyle atölyede üretilen Türk sanayinin ilk ürünleridir.
Demiryolu taşımacılığını sevdirmek için Ankara Gençlik Parkı’na yerleştirilen
bu trenler büyük beğeni toplar. Cer Atölyesi’nin ilk imalatı olan küçük
trenlerle ilgili dönemin başbakanı Adnan Menderes şunları söyler: “Çok iyi, çok
güzel, daha ileri işler, bütün müessese mensuplarına teşekkür ve sevgiler.” 1961
yılına gelindiğinde ise Eskişehir’i ve Türkiye’yi bambaşka bir heyecan kaplar.
Cer Atölyesi kendi imkânları ile ilk Türk buharlı lokomotifini, Karakurt’u
üretir. 1915 beygir gücünde ve 97 ton ağırlığında olan lokomotif saatte 70km/h
yapar. Aynı yıl Eskişehir Cer Atölyesi’nin adı Eskişehir Demiryolu Fabrikası
olarak değiştirilir.
Bir sonun başlangıcı: Devrim Arabaları
Minyatür trenleri
ve Karakurt’u başarıyla tamamlayan Cer Atölyesi’ni 1961 yılında bambaşka bir
görev bekler. Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Eskişehir’e göndermiş olduğu
şu mesaj ile atölye çalışanlarına yeni işlerini bildirir: “Devlet Demir
Yollarımızın teknik imkânlarının müsait ve mükemmel olması nedeni ile milli
ekonomide mühim bir yer işgal edecek olan otomobil imalatı sanayinin
kurulmasına liderlik etmesini uygun görmekteyim.”
Yüksek Mühendis
Emin Bozoğlu yönetiminde 1.400.000 liralık ödenek ile projeye başlanır. Dört
adet yapılması planlanan arabalar için demiryolları çalışanlarının önünde 4,5
ay gibi kısa bir süre bulunmaktadır. İsimlerinin ‘Devrim Arabaları’ olarak
kalacağı bu projede motor-şanjman grubu yüksek mühendisi olarak görev yapan ve
bu efsane ekipten geriye kalan tek kişi olan Kemalettin Vardar o günleri şu
şekilde anlatıyor: “1961 senesinde görev bize verildiğinde Türkiye’de büyük bir
kampanya başlatıldı. Üniversitesinden basınına, sanayicisinden politikacısına
ülkede sesi çıkan herkes bizim bu işi tamamlayamayacağımızı söylüyordu. Ancak
iyi bir program hazırladık. Hepimiz hafta sonları da dâhil en az on ikişer saat
çalıştık ve projeyi 29 Ekim 1961 sabahına yetişirdik.” Motorundan kaportasına
kadar tümüyle Cer Atölyesi’nde tamamlanan Devrim Arabaları’nı 23 kişilik bir
mühendis kadrosuyla hazırladıklarını vurgulayan Vardar; “Kendi içimizde
gruplarımız vardı. Sistemli bir şekilde çalışıyorduk. 29 Ekim sabahı biri siyah
diğeri ise beyaz olmak üzere iki arabayla Ankara’daydık. Ancak Cemal Gürsel’in
Anıtkabir’e gitmek için bindiği siyah aracın benzininin bitmesi Devrim Arabaları’nın
sonu oldu” diyor.
Devrim Arabası
projesinin durdurulmasına karar verildikten sonra o güne kadar üretilen dört
otomobilin fabrikalara dağıtılmasına karar verilir. Ankara’ya gönderilen aracın
otodrezin haline dönüştürüldüğünü söyleyen Kemalettin Vardar; “ Diğer iki araç
ise hurdaya atılarak eritilmek üzere Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’na
gönderilmiş” diyor ve ekliyor: “Eskişehir’deki otomobil ise halen faal durumda
ve müzeye kaldırıldı. Nerede imal edildiği bilinmediği için araca plaka
alınamıyor ve trafiğe çıkamıyor. Ama böle olması daha iyi. O bizim için tarihi
bir miras.”
Tülomsaş ortaya çıkıyor
Devrim arabaları hikâyesinin
sona ermesinin ardından bir müddet kendi kabuğuna çekilen Eskişehir
Demiryolları Fabrikası 1967 yılında ilk dizel manevra lokomotifini üretir.
Üretim yapısını değiştiren fabrika 1970 yılında ise dizel-elektrikli lokomotife
geçiş yapar. Bu değişim ile birlikte
Eskişehir Demiryolları Fabrikası’nın isminin bir kez daha değiştirildiğini
söyleyen Kemalettin Vardar sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Bu dönemde dizel
ve elektriği hayatına sokan atölye yeni bir yapılanmaya girdi. Eskişehir
Lokomotif ve Motor Sanayi Müessesesi adını alan fabrika daha farklı alanlara
yöneldi.”
1984 yılında
176.000 metrekarelik kapalı alana ulaşan Eskişehir Lokomotif ve Motor Sanayi
Müessesesi tekrar bir isim değişikliği ile karşı karşıya kalır. 1986 yılında
dünyada ve ülkemizde değişen koşullara göre yeniden yapılanır ve Türkiye
Lokomotif ve Motor Sanayi A.Ş. (TÜLOMSAŞ) adını alır. Yeni haliyle Tülomsaş’ın
çevre duyarlılığına büyük önem verdiğini vurgulayan Vardar; “ Bu doğrultuda
Türkiye’nin ilk akülü araçları, ilk cadde süpürme araçları Tülomsaş’ın elinden
çıktı. Şimdilerde ilk zamanlardaki küçük kumpanyayı görmek artık mümkün değil.
Çok değişti ve gelişti.” diyor.
Kemalettin Vardar
Devlet Demiryollarına 44 yılını verdi. Bir dönem Türkiye’nin lokomotifi olan bu
kurum için genel müdür sıfatıyla görev alan Vardar Anadolu Kumpanya’sından
Tülomsaş’a kadar olan dönemi kısaca şöyle özetliyor: “Hiç şüphesiz ki büyük bir
değişim yaşandı. Türkiye Cumhuriyet’ini ayakta tutan en önemli kurum oldu. Bugün
Ulaştırma Bakanlığına bağlı ve TCDD’nin bağıl ortaklığında hizmet vermeye devam
ediyor. 500.000 metrekarelik bir alana yayılmış durumda. Bahçesinde altı ayrı fabrika
barındıran bu kompleksin 1500 çalışanı bulunuyor. Bu özellikleri ile Tülomsaş
ülkemiz için ne kadar değerli olduğunu gösteriyor.”
Yorumlar
Yorum Gönder