Ya Terim olsaydı?
“Bu turnuvada benim favorim Fransa”
“Olur mu abi ya, Almanya taş gibi takım. Kesin kupayı alır bu turnuvada.”
“Ben her zaman güçsüzden yanayım. O yüzden bu turnuvada İzlanda’yı destekleyeceğim.”
“Belçika iyi takım. En azından yarı final görürler. Demedi demeyin!”
...
Bu diyalogları duymamıza çok az bir süre kaldı. Ve ne yazık ki yine bir turnuvada Türkiye’yi destekleyemeyeceğiz. Futbolla yatıp futbolla kalkan bir ülkede yine gönüller başka ülkeler ile birlikte olacak. Turnuvayı ‘O takım kazansın’ diye televizyon başında büyük bir heyecanla bekleyeceğiz.
Peki, bu kadar insanın günahı ne ki birilerinin ego savaşları yüzünden hep bir burukluk yaşamak zorunda kalıyor?
Öyle bir İzlanda maçı izledik ki Cuma akşamı televizyonlarımızın başında, kahrolmamak elde değil. Galip gelmek, gol atmak şöyle bir kenara dursun, orta sahayı geçmekten aciz futbolcularımız için çırpınıp durduk yine her birimiz ayrı bir köşede.
Şimdiye kadar 9 maç oynadı eleme grubunda Milli Takımımız. Ancak sokağa çıkıp sorsanız hangi takımlarla oynadığımızı, maçlarımızın nasıl sonuçlandığını kimse bilmez, bilemez.
Neden mi?
Çünkü biz hiç sahada yoktuk. Hep saha dışı meselelerle uğraştık. Hiçbir zaman maçlarımıza odaklanamadık. Fatih Terim kebapçı basmış, Arda Turan gazeteci dövmüş, Lucescu alzheimer olmuş, yabancı futbolcu ligimizde çok fazlaymış…Bu konularla meşgul ettik gündemimizi. Bir yönetici de çıkıp demedi ki, “Beyler Milli Takımımız Rusya’ya gidecek ve ülkemizi temsil edecek. Lütfen bunları Ekim ayından sonra konuşalım, tartışalım.”
Şimdi ne kaldı elde avuçta? Koca bir hiç!
Peki, Terim en azından bu eleme maçları bitene kadar görevinin başında kalamaz mıydı? Kasaydı takımı Rusya’ya götüremez miydi? Elbette götürürdü. Götüremese dahi en azından hem kendi hem de futbolcuları mücadele ederdi. Tribünlerde ve ekran başındaki milyonlarca taraftar en azından sahada savaşan futbolcular görürdü.
Ne yazık ki olmadı. Zaten alıştık evde izlemeye. Bir turnuvayı daha evde izleyiverelim. Ne olacak sanki!
“Olur mu abi ya, Almanya taş gibi takım. Kesin kupayı alır bu turnuvada.”
“Ben her zaman güçsüzden yanayım. O yüzden bu turnuvada İzlanda’yı destekleyeceğim.”
“Belçika iyi takım. En azından yarı final görürler. Demedi demeyin!”
...
Bu diyalogları duymamıza çok az bir süre kaldı. Ve ne yazık ki yine bir turnuvada Türkiye’yi destekleyemeyeceğiz. Futbolla yatıp futbolla kalkan bir ülkede yine gönüller başka ülkeler ile birlikte olacak. Turnuvayı ‘O takım kazansın’ diye televizyon başında büyük bir heyecanla bekleyeceğiz.
Peki, bu kadar insanın günahı ne ki birilerinin ego savaşları yüzünden hep bir burukluk yaşamak zorunda kalıyor?
Öyle bir İzlanda maçı izledik ki Cuma akşamı televizyonlarımızın başında, kahrolmamak elde değil. Galip gelmek, gol atmak şöyle bir kenara dursun, orta sahayı geçmekten aciz futbolcularımız için çırpınıp durduk yine her birimiz ayrı bir köşede.
Şimdiye kadar 9 maç oynadı eleme grubunda Milli Takımımız. Ancak sokağa çıkıp sorsanız hangi takımlarla oynadığımızı, maçlarımızın nasıl sonuçlandığını kimse bilmez, bilemez.
Neden mi?
Çünkü biz hiç sahada yoktuk. Hep saha dışı meselelerle uğraştık. Hiçbir zaman maçlarımıza odaklanamadık. Fatih Terim kebapçı basmış, Arda Turan gazeteci dövmüş, Lucescu alzheimer olmuş, yabancı futbolcu ligimizde çok fazlaymış…Bu konularla meşgul ettik gündemimizi. Bir yönetici de çıkıp demedi ki, “Beyler Milli Takımımız Rusya’ya gidecek ve ülkemizi temsil edecek. Lütfen bunları Ekim ayından sonra konuşalım, tartışalım.”
Şimdi ne kaldı elde avuçta? Koca bir hiç!
Peki, Terim en azından bu eleme maçları bitene kadar görevinin başında kalamaz mıydı? Kasaydı takımı Rusya’ya götüremez miydi? Elbette götürürdü. Götüremese dahi en azından hem kendi hem de futbolcuları mücadele ederdi. Tribünlerde ve ekran başındaki milyonlarca taraftar en azından sahada savaşan futbolcular görürdü.
Ne yazık ki olmadı. Zaten alıştık evde izlemeye. Bir turnuvayı daha evde izleyiverelim. Ne olacak sanki!
Yorumlar
Yorum Gönder