Lucescu’yla nereye kadar?
2000 senesinin yazında gelmişti Türkiye’ye. O yıl UEFA
Kupası’nı kazanmış Galatasaray emanet edilmişti kendisine. Fatih Terim’in
yakaladığı başarıların ardından “Acaba O’nun yerini doldurabilecek mi?” soruları
eşliğinde çıktığı ilk resmi maç Süper Kupa Finali’ydi ve rakip İspanyol devi
Real Madrid’di.
Rakibini uzatmalar sonunda devirip kupayı söktü aldı. Aynı
sezon Galatasaray’a Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynattı. Ertesi yıl ise
ligde şampiyon yaptı.
Dönemin Başkanı Özhan Canaydın’ın Fatih Terim’i takımın
başına tekrar getirmek istemesi sebebiyle Galatasaray’daki görevine son
verildi.
Başarılı bir teknik adamdı. Elbette iş bulurdu.
100’üncü yılını kutlayacak olan Beşiktaş harika bir kadro
kurmuştu. Takımı da O’na emanet ettiler. Beklenildiği gibi siyah beyazlılarda
da şampiyonluk ipini göğüsledi.
Taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanan bir isimdi O.
Teknik direktör değiştirmek isteyen her takımın 1 numaralı adayı, gazete
editörlerinin velinimetiydi.
Uzun bir süre ayrı kaldık O’ndan.
Sonra başımız sıkıştı, yine çaldık kapısını.
İşsizdi ve Rusya’da geçirdiği kötü sezonun etkisiyle eskisi
kadar teklif de almıyordu.
Biz yetiştik imdadına Mircea Lucescu’nun…
Futbolumuzun dâhiyane yöneticisi, Türkiye Futbol Federasyonu
Başkanı Yıldırım Demirören, o dönem hoca arayışındaki Galatasaray’ın elinden
söktü aldı Rumen çalıştırıcıyı.
Lucescu göreve başladıktan sonraki ilk röportajını ülkesinin
basınına verdi. “Neden Romanya Milli Takımı’nın başına geçmek yerine Türkiye
Milli Takımı’nın başına geçmeyi tercih ettiniz?” diye sordular. Açık
yüreklilikle cevapladı Rumen çalıştırıcı ve dedi ki: “Romanya Milli Takımı’nı
genç ve vizyon sahibi biri yönetmeli.”
Türkiye’deki futbolu yöneten isimler bu sözlerin ardından 3
maymunu oynadılar. Görmediler, duymadılar, bilmediler…
Sonra Türkiye’deki gazetelere konuşmaya başladı. Türk
futbolunda her şey o kadar harika ilerliyordu ki, Rumen çalıştırıcı eleştirecek
hiçbir şey bulamadı. Daha ilk röportajında yabancı oyuncu kuralından dem vurdu.
Haklıydı. Türk futbolu yabancı oyuncuların egemenliğine girmişti ve o müthiş
ilerlemesi durmuştu. Son verilmesi gerekiyordu bu duruma.
Bu arada Türkiye, Rusya’da düzenlenecek 2018 Dünya Kupası
Elemelerinde grubu 4’üncü bitirip elendi. Ülkemizde baş gösteren yabancı oyuncu
sayısı problemi nedeniyle arada kaynayıp gitti ama çok önemli değildi. Biz
inatçıyız, 2022 yılındakine katılırız!
Günler günleri kovaladı. Bu sefer bizim ihtiyar, İtalya’da
konuştu. İtalyanların en önemli gazeteleri arasında gösterilen La Gazzetta'ya
verdiği röportajda ülkemizi ve futbolumuzu öve öve bitiremedi.
Konuşmasında Doğu ülkelerinde yabancı sayısını düşürmenin
gerekli olduğunu ve bu yüzden Türkiye’de yabancı kuralına yeniden çeki düzen
vereceğini anlattı. Haklıydı. Biz geri kalmış bir doğu ülkesiydik ve yabancı
sayısını düşürmemiz gerekiyordu. Bizim neyimizeydi Gomisler, Etolar, Pepeler…
İdare etmesini bilmeliydi Türk insanı Selçuk Şahinlerle,
Burak Yılmazlarla, İsmail Köybaşılarla….
Cengiz, Emre, Enes çok genç ve erken gittiler Avrupa’ya ve
oynamıyorlar diye ekledi röportajın kıyısına köşesine. Oynamayan oyuncuya milli
takımda görev veremeyeceğini söyledi. Haksız mıydı? Hayır, sonuna kadar
haklıydı. Ee, Arda’yı çağırdı ama dediğinizi duyar gibi oldum. Barcelona
formasını terleten! birinin o kadar da ayrıcalığı oluversin.
Rumen çalıştırıcının İtalya’da verdiği röportajın üzerinden
3 gün geçti. Spor medyasında bu demeçlerden sonra yer yerinden oynarken,
yöneticilerimiz hala 3 maymunu oynamaya devam ediyorlar. Belli ki sevdiler bu
oyunu.
Demem o ki; Artık Lucescu bu ülkede eskisi kadar sevilmiyor
da, değer de verilmiyor. 72 yaşına gelmiş bir insandan futbol adına illa bir
şeyler bekliyorsanız alın karşınıza Pele’nin futbol oynadığı günleri anlatsın
size.
Başka bir işe de yaramaz o kişi.
Son olarak, ülke futboluna o kadar değer veriyorsanız koyun
takımın başına Okan Buruk’u. Beceremezse, bizim yiğidimiz beceremesin!..
Yorumlar
Yorum Gönder